Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

Arb. Av. Hamit Serdar Yılmaz

3F nedir?

...

António de Oliveira Salazar; Portekiz’i 1932'den 1968'e kadar 41 yıl tek başına yöneten iktisat profesörü bir diktatör. Lizbon Stadyumunu yaptırmak için bir emir verir: “Bana onbinlerce insanı uyutabileceğim bir beşik yapın.” Sonra bir gün kendisine gazeteciler sorar: “Halk fakirlik içinde. Rüşvet, adam kayırma, liyakatsizlik her yerde. Bunca ekonomik sıkıntı var ve bu halk size isyan etmiyor. Bu kadar olumsuzluğa rağmen bu ülkeyi nasıl yönetebiliyorsunuz?”

Salazar “TresF” yani “3F ile” diye cevap vermiş; Fado (müzik), Fatima (din) ve Football (futbol). 3F'deki din unsurunu zamanla Portekiz dışındaki coğrafyalar “Fiesta” yani eğlence olarak yorumlamış. Bu unsurlar beşeriyet içinde uzun dönem iktidarın bir nevi sırrı gibi. Tabi bu durum her coğrafyanın şahsına münhasır haline göre aynı temelde fakat temele bağlı farklı şekillerde tezahür edebiliyor. Ama bir genelleme içerisinde düşünüldüğünde tüm toplumların aynı konular içerisinde kaldığını görmek mümkün.

Ekseriyeti Müslüman olduğunu iddia eden bir toplum olarak rivayetleri, nakilleri çok severiz. Aklı kullanmak bir türlü düşüncemize gelmez. Çünkü doğru veya yanlış hazır bir bilgi vardır. Statik bilgi hep bir kenarda beklemektedir. Karşınızdaki kitleye bunu özel bir ikna sebebi olarak sunmak zorunluluğunuz yoktur. Çünkü bunu zaten kabule elverişli bir kıvama getirilmiş kitle hazırdır. Gelen bu bilgiyi üç aşağı beş yukarı biraz allayıp pullayıp hatta bazen buna dahi gerek duymadan topluma verdiniz mi gerisine gerek kalmıyor. Mecbur değilsiniz ama sisteminizi devam ettirmek için telefonun şarjı gibi zaman zaman sunup etkisini devam ettirmesini sağlamanız gerekiyor. Halbuki insanı diğer varlıklardan ayıran ve imtihana matuf eden en temel unsur akıldır. Akıl olmadıktan sonra dünyada da ukbada da hiçbir mesuliyetiniz yoktur. 

Hadiseye İslam toplumları veya içinde bulunduğumuz sadece Ortadoğu coğrafyası açısından baktığımızda akıl, düşünce, muhakeme kavramlarından çok uzak olduğumuzu görüyoruz. Birileri sizin adınıza düşünmüş, planlamış, uygulamış. Size ise sadece at yarışı spikeri gibi olanları izlemek/izlettirilmek düşüyor. Bunu en temel kurumlardan sokaktaki hayata kadar müşahade etmek mümkün. O bakımdan bugün Müslüman toplulukların en büyük problemi, aklı devre dışı bırakması ve nakilden beşeri akla inmesinin engellenmiş olması ve inememiş olmasıdır. Naklin içerisinde kalmak düşünceyi engelleyen konuların başında geliyor. Çünkü nakilde değişiklik yapmanızı, yeni bir değer katmanızı, bir sorgulamaya tabi tutmanızı gerektirecek bir durum dahi oluşmasını kişi de istememektedir, nakli sunanlar da istememektedir. Bu durum kişinin yaşadığı hayattan memnun olduğu için değil veya kalubelada verdiği sözü unuttuğu için değil. Dönüşü olmayan bir çıkmaz sokakta yaşadığı çaresizlik düşüncesine mahkum olduğu için diye, düşünmek istiyor insan.

Böyle bir yapıda müzik, futbol ve eğlence kurtarıcı gibi geliyor insana. Atmış yıl önce uygulanan bu sistem etkisinden hiçbir kuvvet kaybetmedi. Tam aksine nüfuz alanlarını daha da genişletti ve derinleştirdi. Youtuberlerin çekimleri veya diğer sosyal medya fenomenlerinin paylaşımları veya tanınmış-tanınmamış diğer şahısların paylaşımları. Milyon dolarlık arabasını yakandan, bilmem kaç katlı binanın tepesinde akrobasi gösterisi yapanlara kadar, yediği yemekten yaptığı anormal dans figürleri-hareketleri sunanlara kadar uçsuz bucaksız bir okyanus.

Geçenlerde Instagram’da ülkemizde en çok kimler takip ediliyor diye rastgele bakayım dedim. Önce ülkemizin sanat dünyasından bazı isimler yazdım. Bunlardan Hadise’nin 13.700.000 takipçisi var. Esra Erol’un 4.400.000, Seda Sayan’ın 3.300.000, Aleyna Tilki’nin 2.900.000, Sibel Can’ın2.800.000, Hülya Avşar’ın 2.700.000, Müge Anlı’nın 2.200.000, İbrahim Tatlıses’in 1.800.000 takipçisi var. Bu rakamlara göre toplum olarak demek ki ya sanatı ve sanatçıyı çok seviyoruz ya da magazin kültürünü. Elbette sevilmeli. Sanatın, estetiğin olmadığı bir toplum, toplum olamaz. Ennihayetinde bir toplumun medeniyetinde unsurlardan biridir. Ancak mesele toplumun kabul ettiği sanatın ne olduğu, sanata ve sanatçıya bakış açısında kimlerin nereye ulaşmak istediği.

Instagram’da birde ilim, edebiyat, yazar dünyasına bakayım dedim. Yılmaz Özdil’in 997.000 takipçisi var, Aziz Sancar’ın 360.000. Yusuf Kaplan’ın 291.000, Elif Şafak’ın 214.000, Sezai Karakoç’un 203.000, Cemil Meriç’in 73.900, Ayşe Kulin’in 64.200, İsmet Özel’in 9.526 takipçisi var. Bunlar farklı cenahlarda yer alan kişiler. Ama hangi düşünceden olursa olsun edebiyatın ve ilmin içerisinde olan insanlar. Bu göstergeye göre de ya edebiyat, ilim dünyası topluma hitap edemiyor ya da toplum bu dünyaya yeterli yönelimi gerçekleştirmiyor. Çünkü bu takipçi rakamlarına göre sanat dünyası ile ilim-edebiyat dünyası arasında büyük bir uçurum var. Bu durumun sadece bize mahsus olması veya dünyanın tümünde böyle olması önemli değil. Önemli olan insanlara sunulanlar karşısında insanların pozisyonu ve tepkisidir. Ülkemizin gerçeği ise ilim-edebiyat dünyasının ülkemizde kabul edilen sanat dünyasının çok gerisinde olduğudur.

Etiketler :
, , , , ,
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum